"Evleniniz, çoğalınız. Çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim."
( Hadis-i Şerif )
humeyraninyeri.blogspot.com
( Hadis-i Şerif )
humeyraninyeri.blogspot.com
gelibolu17.blogspot.com
tarafından hazırlanan
tarafından hazırlanan
İSLAM'IN IŞIĞINDA
isimli etkinliğimize vereceğiniz destekler için şimdiden çok teşekkürler.
Biz düşündük ki, hepimiz sayfalarımızda
"İslamda Aşk ve Evlilik"
hakkında yazılar yazıp yayınlarsak, hem hep birlikte yeni ayetler, hadisler, dualar öğreniriz,
"İslamda Aşk ve Evlilik"
hakkında yazılar yazıp yayınlarsak, hem hep birlikte yeni ayetler, hadisler, dualar öğreniriz,
hem de bilgilerimiz tazelenir.
22 NİSAN - 9 MAYIS
yani ben ev sahibeliği yapacağım.
Sayfanızda yazınızı yayınlayıp başına
-İslam'ın Işığında-
-İslam'ın Işığında-
yazıp bana haber verirseniz yazınızı zevkle sayfamda yayınlarım.
Ayrıca bu etkinliğe isteyen herkes katılabilir,
davetiye götüremediğimiz arkadaşlarımız lütfen kusura bakmasınlar.
Etkinliğimize herkes davetlidir...
Sevgiler
Not: İslamda aşk, günümüz gençlerinin yaşadıkları 3 günlük flörtlerle karıştırılmasın. Aşk, sevilene duyulan yoğun duygulardır. Meşru birine hissedilirse, aşk güzeldir. Eşe duyulan yoğun duygularsa, aşk güzeldir. Meşru olmayan birine hissedildiğinde ise, aşk bir imtihan olur. Kendini haramdan koruyan kazanır, iffetini koruyan kazanır.
Ayrıca bu konuyu seçerken belki birileri de bu flört mevzusunu konu edinip yanlışlığından bahseder diye de düşünmüştüm. Konumuz Aşk ve Evlilik. Flörtten tutun da ayrılıklara kadar, aşkın sınırlarının İslama göre ne olduğuna, intihara sürükleyen hastalıklı aşkın İslamda yanlışlığına kadar, evliliğin getirilerine, güzelliğine, kurallarına, eşlerin birbirlerine olan tutumlarına kadar islama uyan ve uymayan nelerdir, bunları yazmanızı arzu etmiştim. Böylece insanlar da okur ve öğrenir diye umuyorum.
Eleştiri yazınız varsa onları da yazın. Maksat beraberce öğrenmek. "Meşru aşk"ın yanlışlığına dair bir kaynak gösterirseniz, yanlış bir fikre kapılıyorsam hemen değiştirmeye hazırım. Çünkü bu etkinliği Gelibolu17 arkadaşımla, beraber öğrenelim diye yapıyoruz.
Ayrıca bu konuyu seçerken belki birileri de bu flört mevzusunu konu edinip yanlışlığından bahseder diye de düşünmüştüm. Konumuz Aşk ve Evlilik. Flörtten tutun da ayrılıklara kadar, aşkın sınırlarının İslama göre ne olduğuna, intihara sürükleyen hastalıklı aşkın İslamda yanlışlığına kadar, evliliğin getirilerine, güzelliğine, kurallarına, eşlerin birbirlerine olan tutumlarına kadar islama uyan ve uymayan nelerdir, bunları yazmanızı arzu etmiştim. Böylece insanlar da okur ve öğrenir diye umuyorum.
Eleştiri yazınız varsa onları da yazın. Maksat beraberce öğrenmek. "Meşru aşk"ın yanlışlığına dair bir kaynak gösterirseniz, yanlış bir fikre kapılıyorsam hemen değiştirmeye hazırım. Çünkü bu etkinliği Gelibolu17 arkadaşımla, beraber öğrenelim diye yapıyoruz.
ETKİNLİK YAZILARI:
Yazı no: 8
Gönderen: Nasibim
Nasibim arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
Evlilik, Evcilik Oyunu Değildir...
humeyraninyeri.blogspot.com
gelibolu17.blogspot.com
tarafından hazırlanan
İSLAM'IN IŞIĞINDA ETKİNLİĞİ YAZISI İÇİN
Aile, bir çocuk yapma fabrikası değildir; o, toplumun en hayâtî bir parçası ve milletin de ilk nüvesidir. Dolayısıyla da o, ne bir kuluçka makinesi, ne de cismânî arzuların tatmin vasıtasıdır. O, kutsal bir müessesedir. Kutsiyetin en belirgin çizgisi de nikâhtır.
Belli prensipler çerçevesinde, meşrû bir akitle çiftlerin bir araya gelmesine nikâh denir ki; bu hedefi, gayesi belli bir anlaşmadır. Allah, nikâh prensipleri içinde olmayan bir araya gelmelere "sifah" ve "zina" nazarıyla bakar.
Din, "nikâh" adı altında böyle bir meşrû birleşmeyi iyi bir milletin temeli, rüknü, esası kabul eder. Ancak, meşrû birleşmeler bile bir gayeye bağlıdırlar. Maksatsız, gayesiz, gelişigüzel evlilikler meşrû sınırları zorlayacağından, bir Müslüman bu konuda oldukça hassastır. Evet, izdivaçtaki hedef, Allah'ı hoşnut ve Resûlullah'ı memnun edecek bir neslin yetiştirilmesi olmalıdır.
Hedefi ve gayesi olmayan izdivaçlar, niyetsiz ameller gibi bereketsizdirler. Gaye olmayınca bazen dinine-diyanetine bakılmadan hiç tanınmayan birisiyle sırf boyuna posuna bakılarak evliliğe benzeyen bir araya gelmeler uhrevî derinliğinin olmaması yanında çok defa imtizaçsızlıklar ve geçimsizliklerle sonuçlanır.
"Gayeli izdivaç", enine-boyuna düşünülerek, hissin yanında aklî-mantıkî olan izdivaçtır. Ve evlenmede "maksat" düşünülerek hareket edildiğinden ailede huzur vardır. Neticesi düşünülmeden ve bir gaye gözetilmeden yapılan evliliklerin neticesinde ise değişik sıkıntılar söz konusudur. Böyle bir yuvada, aile fertleri sürekli huzursuzluk yaşarlar.
Din, bir taraftan evlenmeyi meşrû kılıp onu teşvik ederken diğer taraftan da meseleyi gaye ile sınırlandırmaktadır. Zaten insanın her işinde ve davranışında bir gaye olmalıdır ki, teşebbüs ve atılımlarında da kararlı olabilsin ve o hedefe ulaşmaya çalışsın. Şayet o bir gaye gözetmiyorsa, mesaisini de tanzim edemez ve hiçbir zaman hedefe ulaşamaz.
Herkes mutlaka evlenmeli midir?
Din, izdivaç konusuna, tahminlerin üstünde önem verir. Buna paralel olarak İslâm fıkıhçıları da nikâhı mühim bir mesele olarak ele almış, konuyla alâkalı ciltlerle kitap yazmış ve hassasiyetle üzerinde durmuşlardır. İzdivaç veya nikâh meselesini farz, vacip, sünnet, haram, mekruh kategorilerinde mütalâa etmiş ve biraz da şahısların özel durumuna bağlamışlardır. Bu, şu demektir: Herkes gelişigüzel evlenemez; bir seviyeye gelen insan evlenme mecburiyetinde; hatta bazı kimselerin evlenmesi vacip iken; bir başka vaziyetten ötürü bir diğerinin evlenmesi mekruhtur.
Binaenaleyh, bunları hiç hesaba katmadan, sadece cismânî durumu nazar-ı itibara alarak izdivaç yapan bir insanın, ileride cemiyete yararlı bir aile veya bir çocuk kazandıracağı da şüphelidir.
İslâm hukukçularından Hanefiler ve Malikiler, bu konuda birbirlerine yakın sayılırlar; aradaki farklı düşünceler teferruata aittir. Bu büyük İslâm hukukçularının tespitleri ile arz edecek olursak, nikâhla alâkalı, ana hatlarıyla aşağıdaki gibi bir tasnif ortaya çıkar.
1) Farz olan evlilik
Zinaya düşme ve haram irtikâp etme tehlikesi karşısında bulunan bir kimse, mihir ödeme gücüne ve ailesini geçindirecek kadar nafaka temin etme imkânına sahipse; hatta bazılarına göre oruç da tutamıyorsa onun evlenmesi farzdır.
Yani harama düşmemek için evlenmek esastır ve haramla yüz yüze gelen birinin başvuracağı tek çare evlenme olmalıdır. Gayr-i tabiî yollarla izdivaçtan kaçmak, tabiatla savaştır ve böyle bir savaşa kalkışanın yenik düşmesi de kaçınılmazdır.
2) Vacip olan evlilik
Şayet evlendiği takdirde mihir ödeme ve aileyi geçindirme gücüne sahip, haram irtikabı söz konusu değil ama sırf bir "endişe" olarak bahis mevzuu ise onun evlenmesi de vaciptir. Bu tevcih de yine bazı fakihlere aittir, umumun görüşü ve içtihadı değildir.
3) Sünnet olan evlilik
Herhangi bir tehlike söz konusu değil, evlenmeye de arzu ve rağbet varsa, kısaca böyle birinin evlenmesi de sünnettir.
4) Haram olan evlilik
Evlenmekle haram irtikap edecek; evini geçindirebilmek için gayr-i meşrû kazanç yollarına girecek, irtikap, ihtilas, rüşvet.. gibi muharremâtı irtikap edecekse, bu insanın evlenmesi de haram ya da en azından mekruhtur. Eşine zulmedecek kadar dengesiz biri için de aynı mütalâayı serdedenler vardır.
5) Mekruh olan evlilik
Bazılarına göre harama girme, cevir ve zulümde bulunma kat'î değil de ihtimal dâhilinde ise bu durumdaki birinin evlenmesi de mekruhtur.
6) Mubah olan evlilik
Helâlinden kazanan, zinaya düşme ihtimali bulunmayan, mihir verecek güce ve nafakaya da gücü yeten temkinli ve tedbirli birinin izdivacı da memduh veya mubahtır. Böyle birisi ister evlenir isterse evlenmez.
Bu hususlarla, izdivaçta dinin nasıl bir kısım gayeler takip ettiğini, evlenmenin basit, hissî bir mesele olmadığını göstermeye çalıştık. Şayet bu önemli iş, mantıkî, hissî boşluklara sebebiyet vermeyecek şekilde sağlam esaslara bağlanmazsa, mahkeme kapıları, dul ve sahipsiz kadınlar, ortada kalmış çocuklar bu işin kaçınılmaz sonucu olacaktır. Din, bütün bunların önüne ta baştan bir set koyarak, neticesi bu türlü olumsuzluklara müncer olan bir izdivacı haram, mekruh gibi kategorilerle zabt u rabt altına alır; his ağırlıklı bir meselede akıl, mantık ve muhakeme yolunu öne çıkarır.
Bizim burada, vurgulamak istediğimiz husus, evlenmenin çok ciddî bir müessese olduğu, onunla toplumun en önemli unsuru olan ailenin teşekkül ettirildiğinin vurgulanmasıdır. Bu itibarla evlilik düşünülürken ferdin cismâniyetiyle alâkalı alelâde bir durum olarak değil; bütün bir toplumun, hatta topyekün bir milletin saadetini alâkadar eden dinî, millî ve âlemşümûl bir mesele olarak düşünülmelidir. Bu konuda ferdin bedenî ve nefsânî durumunu alâkadar eden hususa gelince, bu sadece gâye-i uzmâ'nın husule gelebilmesi için Allah (cc) tarafından insana lütfedilmiş bir prim ve bir bahşiştir. Tabir caizse, bu bir avans olarak değerlendirilmeli ve insanlık neslinin bekası, millî istikbâlimizi bayraklaştıracak yüksek karakterli fertlerin yetiştirilmesi gibi mühim hizmetin peşin mükafâtı olarak görülmelidir.
F.GÜLEN.
Yazı no: 8
Gönderen: Nasibim
Nasibim arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
Evlilik, Evcilik Oyunu Değildir...
humeyraninyeri.blogspot.com
gelibolu17.blogspot.com
tarafından hazırlanan
İSLAM'IN IŞIĞINDA ETKİNLİĞİ YAZISI İÇİN
Aile, bir çocuk yapma fabrikası değildir; o, toplumun en hayâtî bir parçası ve milletin de ilk nüvesidir. Dolayısıyla da o, ne bir kuluçka makinesi, ne de cismânî arzuların tatmin vasıtasıdır. O, kutsal bir müessesedir. Kutsiyetin en belirgin çizgisi de nikâhtır.
Belli prensipler çerçevesinde, meşrû bir akitle çiftlerin bir araya gelmesine nikâh denir ki; bu hedefi, gayesi belli bir anlaşmadır. Allah, nikâh prensipleri içinde olmayan bir araya gelmelere "sifah" ve "zina" nazarıyla bakar.
Din, "nikâh" adı altında böyle bir meşrû birleşmeyi iyi bir milletin temeli, rüknü, esası kabul eder. Ancak, meşrû birleşmeler bile bir gayeye bağlıdırlar. Maksatsız, gayesiz, gelişigüzel evlilikler meşrû sınırları zorlayacağından, bir Müslüman bu konuda oldukça hassastır. Evet, izdivaçtaki hedef, Allah'ı hoşnut ve Resûlullah'ı memnun edecek bir neslin yetiştirilmesi olmalıdır.
Hedefi ve gayesi olmayan izdivaçlar, niyetsiz ameller gibi bereketsizdirler. Gaye olmayınca bazen dinine-diyanetine bakılmadan hiç tanınmayan birisiyle sırf boyuna posuna bakılarak evliliğe benzeyen bir araya gelmeler uhrevî derinliğinin olmaması yanında çok defa imtizaçsızlıklar ve geçimsizliklerle sonuçlanır.
"Gayeli izdivaç", enine-boyuna düşünülerek, hissin yanında aklî-mantıkî olan izdivaçtır. Ve evlenmede "maksat" düşünülerek hareket edildiğinden ailede huzur vardır. Neticesi düşünülmeden ve bir gaye gözetilmeden yapılan evliliklerin neticesinde ise değişik sıkıntılar söz konusudur. Böyle bir yuvada, aile fertleri sürekli huzursuzluk yaşarlar.
Din, bir taraftan evlenmeyi meşrû kılıp onu teşvik ederken diğer taraftan da meseleyi gaye ile sınırlandırmaktadır. Zaten insanın her işinde ve davranışında bir gaye olmalıdır ki, teşebbüs ve atılımlarında da kararlı olabilsin ve o hedefe ulaşmaya çalışsın. Şayet o bir gaye gözetmiyorsa, mesaisini de tanzim edemez ve hiçbir zaman hedefe ulaşamaz.
Herkes mutlaka evlenmeli midir?
Din, izdivaç konusuna, tahminlerin üstünde önem verir. Buna paralel olarak İslâm fıkıhçıları da nikâhı mühim bir mesele olarak ele almış, konuyla alâkalı ciltlerle kitap yazmış ve hassasiyetle üzerinde durmuşlardır. İzdivaç veya nikâh meselesini farz, vacip, sünnet, haram, mekruh kategorilerinde mütalâa etmiş ve biraz da şahısların özel durumuna bağlamışlardır. Bu, şu demektir: Herkes gelişigüzel evlenemez; bir seviyeye gelen insan evlenme mecburiyetinde; hatta bazı kimselerin evlenmesi vacip iken; bir başka vaziyetten ötürü bir diğerinin evlenmesi mekruhtur.
Binaenaleyh, bunları hiç hesaba katmadan, sadece cismânî durumu nazar-ı itibara alarak izdivaç yapan bir insanın, ileride cemiyete yararlı bir aile veya bir çocuk kazandıracağı da şüphelidir.
İslâm hukukçularından Hanefiler ve Malikiler, bu konuda birbirlerine yakın sayılırlar; aradaki farklı düşünceler teferruata aittir. Bu büyük İslâm hukukçularının tespitleri ile arz edecek olursak, nikâhla alâkalı, ana hatlarıyla aşağıdaki gibi bir tasnif ortaya çıkar.
1) Farz olan evlilik
Zinaya düşme ve haram irtikâp etme tehlikesi karşısında bulunan bir kimse, mihir ödeme gücüne ve ailesini geçindirecek kadar nafaka temin etme imkânına sahipse; hatta bazılarına göre oruç da tutamıyorsa onun evlenmesi farzdır.
Yani harama düşmemek için evlenmek esastır ve haramla yüz yüze gelen birinin başvuracağı tek çare evlenme olmalıdır. Gayr-i tabiî yollarla izdivaçtan kaçmak, tabiatla savaştır ve böyle bir savaşa kalkışanın yenik düşmesi de kaçınılmazdır.
2) Vacip olan evlilik
Şayet evlendiği takdirde mihir ödeme ve aileyi geçindirme gücüne sahip, haram irtikabı söz konusu değil ama sırf bir "endişe" olarak bahis mevzuu ise onun evlenmesi de vaciptir. Bu tevcih de yine bazı fakihlere aittir, umumun görüşü ve içtihadı değildir.
3) Sünnet olan evlilik
Herhangi bir tehlike söz konusu değil, evlenmeye de arzu ve rağbet varsa, kısaca böyle birinin evlenmesi de sünnettir.
4) Haram olan evlilik
Evlenmekle haram irtikap edecek; evini geçindirebilmek için gayr-i meşrû kazanç yollarına girecek, irtikap, ihtilas, rüşvet.. gibi muharremâtı irtikap edecekse, bu insanın evlenmesi de haram ya da en azından mekruhtur. Eşine zulmedecek kadar dengesiz biri için de aynı mütalâayı serdedenler vardır.
5) Mekruh olan evlilik
Bazılarına göre harama girme, cevir ve zulümde bulunma kat'î değil de ihtimal dâhilinde ise bu durumdaki birinin evlenmesi de mekruhtur.
6) Mubah olan evlilik
Helâlinden kazanan, zinaya düşme ihtimali bulunmayan, mihir verecek güce ve nafakaya da gücü yeten temkinli ve tedbirli birinin izdivacı da memduh veya mubahtır. Böyle birisi ister evlenir isterse evlenmez.
Bu hususlarla, izdivaçta dinin nasıl bir kısım gayeler takip ettiğini, evlenmenin basit, hissî bir mesele olmadığını göstermeye çalıştık. Şayet bu önemli iş, mantıkî, hissî boşluklara sebebiyet vermeyecek şekilde sağlam esaslara bağlanmazsa, mahkeme kapıları, dul ve sahipsiz kadınlar, ortada kalmış çocuklar bu işin kaçınılmaz sonucu olacaktır. Din, bütün bunların önüne ta baştan bir set koyarak, neticesi bu türlü olumsuzluklara müncer olan bir izdivacı haram, mekruh gibi kategorilerle zabt u rabt altına alır; his ağırlıklı bir meselede akıl, mantık ve muhakeme yolunu öne çıkarır.
Bizim burada, vurgulamak istediğimiz husus, evlenmenin çok ciddî bir müessese olduğu, onunla toplumun en önemli unsuru olan ailenin teşekkül ettirildiğinin vurgulanmasıdır. Bu itibarla evlilik düşünülürken ferdin cismâniyetiyle alâkalı alelâde bir durum olarak değil; bütün bir toplumun, hatta topyekün bir milletin saadetini alâkadar eden dinî, millî ve âlemşümûl bir mesele olarak düşünülmelidir. Bu konuda ferdin bedenî ve nefsânî durumunu alâkadar eden hususa gelince, bu sadece gâye-i uzmâ'nın husule gelebilmesi için Allah (cc) tarafından insana lütfedilmiş bir prim ve bir bahşiştir. Tabir caizse, bu bir avans olarak değerlendirilmeli ve insanlık neslinin bekası, millî istikbâlimizi bayraklaştıracak yüksek karakterli fertlerin yetiştirilmesi gibi mühim hizmetin peşin mükafâtı olarak görülmelidir.
F.GÜLEN.
Yazı no: 7
Gönderen: Hak Din İslamdır
Armağan arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
İSLAMDA EVLİLİK VE ÖNEMİ
"Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.(Nur Suresi,32.Ayet)
Bu toplumun onları evlendirmesine yönelik bir emirdir. Ancak çoğu alimler buradaki emrin teşvik amaçlı olduğu görüşündedirler. Bunun için de Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- döneminde birçok bekarın olmasını, buna rağmen evlendirilmemelerini delil göstererek "Şayet bu ayetteki emir bir zorunluluğu ifade etseydi Hz. Peygamber bu bekarları evlendirirdi" derler. Biz bu ayetteki emrin yerine getirilmesi gereken bir görev olduğu düşüncesindeyiz. Kuşkusuz devlet başkanının bekarları evlenmeye zorlaması anlamında değil. Bu görev, evlenmek isteyenlere yardım etmeyi üstlenmesi ve pratik korunma, ayrıca İslâm toplumunu fuhuştan arındırma yöntemlerinden biri olması bakımından korumalarını sağlaması anlamındadır. Hiç kuşkusuz İslâm toplumunu fuhuştan arındırmak, yerine getirilmesi zorunlu olan bir vaciptir. Vacibi yerine getirmek için gerekli olan yöntem de vaciptir.
Bununla beraber, şu noktayı da vurgulamamız gerekir: Her şeyi her yönüyle çözümleyen bir düzen olması nedeniyle İslâm, ekonomik (zorluklar) temelden çözümler, normal fertlerin, para kazanmalarını, rızıklarını elde etmelerini, devlet bütçesinden yardıma ihtiyaç duymayacak duruma gelmelerini sağlar. Ancak bazı özel durumlarda devlet bütçesinden bazı yardımlarda bulunmayı zorunlu görür. İslâm ekonomik düzeninde aslolan her ferdin kendi geliri ile kendi kendine yeterli duruma gelmesidir. İslâm ekonomi düzeni bu yardımlar esasına dayanmaz.
İslâm dininde düğün gibi şenlikler için erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı olmak şartıyla kendi aralarında İslâm'ın yasaklamadığı şarkı, türkü ve şiir söyleyip oynamalarında bir sakınca yoktur.
Hz. Peygamber Efendimizin düğünlerini tek tek ele almak yerine hadisler ışığında düğünlerin genel bir açıklamasını yapmayı daha uygun bulduk.
İslamî usul ve kaidelere göre, israfa kaçmadan, fazla borç yükü altına girmeden; içkisiz ve gayrımeşru eğlencesiz olmak şartıyla düğün yapmak, bu mutlu güne akrabaları, komşuları, arkadaşları ve dostları davet etmek suretiyle düğün yemeği (velime) vermek, Peygamber (s.a.v.)'in teşvik ettiği sünnetlerinden ve İslam'ın güzel adetlerindendir.
Düğünler, yörelere göre değiştiği için,herkes kendi örf ve adeti doğrultusunda düğün yapar. Burada önemli olan harama yönelmemek ve İslam'ın getirdiği usul ve kaidelere aykırı hareket etmemek gerekmektedir.
Düğün Eğlencesi (Çalgı ve Müzik):
İslam dini, insanların her anını kontrol altına alarak, kendisini yaratana daha iyi kulluk edebilmesi ve şeytana karşı durabilmesi için her türlü kolaylığı sağlamıştır. Allah (c.c.), insanların şeytana kulluk etmemesi ve onun yalanlarına kanmaması için ilk yaratılıştan itibaren peygamberler ve kutsal kitaplar göndermiştir. Böylece insanlar şeytanın hilelerine ve vesveselerine karşı, Allah (c.c.)'a sığınmış ve onun taarruzlarına karşı koymuştur.
İnsanı her anından hesaba çekecek olan Allah (c.c.), yediklerinden içtiklerine; giydiklerinden çıkardıklarına; kazandıklarından harcadıklarına; gülmesinden ağlamasına; oturmasından kalkmasına; evlenmesinden boşanmasına kadar her konuda onun nasıl hareket etmesi gerektiğini açıklamıştır. Düğün konusunda da gerekli ölçüler konulmuş ve bu ölçülere uyulması istenmiştir. Zaten insanlar, ahiret günü her şeyden hesaba çekilecektir. Allah (c.c.) bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: "Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba çekileceksiniz."(1)
KUR'AN ve SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK ve MAHREMİYETLERİ
Yeni bir hayatın başlangıcı olan evliliğe, eğlence ve törenle neşe ve sevinç içinde girmek dünyanın her yanında yapıla gelen bir adettir.
İslam dini de yeni evlilerin bu mutluluğunu diğer müslümanlarla paylaşmalarını tavsiye etmiş ve bunun için gerekli olan kural ve kaideleri belirlemiştir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) ve onun ashabının uygulamaları bizlere yol göstermektedir. Bununla ilgili delilleri Peygamber (s.a.v.)'in hadisleri aracılığıyla şöyle sıralayabiliriz:
"Nikâhı ilan edin, onu mescidlerde kıyın ve üzerine def çalın"(2)
"(Nikâhta) haramla helali ayıran fark def ve sestir."(3)
"Yetim kalan bir kız ensardan biriyle evlendirildi. Hz. Âişe de düğüne katılanlardandı. Gelini götürüp dönünce Rasulullah (s.a.v.) sordu: "Ey Âişe! Gelinle birlikte def çalıp şarkı söyleyecek bir cariye gönderdiniz mi?" Hz. Âişe ise: "Cariye ne diyecek?" diye sorunca, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Ensar gazeli seven bir kavimdir. Onlara şöyle deseydiniz: Size geldik, size geldik. Allah (c.c.) size de bize de hayat versin. Kızıl altın olmasaydı, badiyenize konaklamazdı. San buğday olmasaydı bakireleriniz semirmezdi."(4)
Rubeyye binti Muavviz (r.a.) şöyle anlatıyor: Ben evlendiğim zaman, Rasulullah (s.a.v.) geldi ve yatağımın üzerine oturdu. Bu sırada cariyelerimiz def çalıp, Bedir günü şehit düşen atalarımız hakkında mersiyeler söylemeye başladılar. İçlerinden birisi; " Aramızda yarın olacakları bilen Peygamber var" manasında bir mısra okudu.Bunun ü-zerine Hz. Peygamber (s.a.v.); Böyle deme! Söylemekte olduğun diğer şeyleri söyle" dedi.(5) İbn Ma'ce'nin rivayetinde şöyledir: "Hayır, bunu söylemeyiniz. Çünkü yarın olacakları bilen Allah (c.c.)'dır."(6)
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Yukarıdaki hadisler bize, def çalmanın ve bazı şarkıları söylemenin caiz olduğunu göstermektedir.
Peygamber (s.a.v.) sadece düğünlerde değil, bazı bayram ve sportif gösterilerde de eğlenceye müsamaha gösterdiği bilinmektedir.
Hz. Âişe anlatıyor: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi. Yanımda iki de cariye vardı. Buas günü şarkısını söylüyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) yatağa uzandı ve yüzünü öbür tarafa çevirdi. Bu arada babam Ebu Bekir (r.a.) de yanımıza girdi ve beni azarlayarak: "Rasulullah (s.a.v.)'in yanında şeytan çalgısını mı çalıyorsunuz?" dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona dönerek: "Onları bırak" dedi. Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey Ebu Bekir! Her toplumun bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. "(7)
Yine Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: "Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrederken Rasulullah (s.a.v.) beni ridasıyla örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal, ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin."(8)
Bu hadisler, şarkı söylemenin caiz olduğunu göstermektedir. Burada önemli nokta, şarkı sözlerinin insanı isyana, harama sevketmemesi ve sözlerin isyan ifadeleri olmamasıdır.
Sonuç olarak, Peygamber (s.a.v.), düğünlerde, bayramlarda ve bir takım merasimlerde def çalındığını ve şarkı söylendiğini duymuş ve buna engel olmamıştır. Yukarıda zikrettiğimiz deliller, fuhşa, taşkınlığa, içkiye sebebiyet vermemek ve şarkının sözlerinde isyan, kadın, içki tasvirleri veya mümini kötüleyen ifadeler taşımaması şartıyla mübahtır.Fakat gerek şarkı ve gerekse müzik,dinleyicilerin cinsel arzularını tahrik ediyorsa yasaktır.
1- Tekâsür 8
2- Tirmizî, Nikâh 6
3- Tirmizî, Nikâh 6; Nesâî, Nikâh 72
4- İbn Ma'ce, Nikâh 21; A. ibn Hanbel, İV/78
5- Tirmizî, Nikâh 6; İbn Ma'ce, Nikâh 21
6- Buharî,. Tefsir-i Sûre-i Ra'd 1; İbn Ma'ce, Nikâh 21
7- Buharî, îdeyn 3; îbn Ma'ce, Nikâh
8- Buharî, Salât 69, îydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menâkıb 15, Fezâilu'l-Ashab 46, Nikâh 82, 114; Müslim, îydeyn 18; Nesâî, îydeyn 35
Kaynak:http://www.islamisohbet.com/http://www.sevde.de/Kuran-Tevsiri/Kuran_Tefsiri.htm
Yazı no: 6
Gönderen: Tespih Taneleri
Tespih Taneleri arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
İslamın Işığında Aşk ve Evlilik
İffet ve ismet timsali Aise(ra) hayatinin en tatli gunlerini Kainatin Efendisi(sav) ile beraber geciriyordu.O'ndan bir nefes olsun uzak kalmak istemiyordu. Hatta geceleri uyanip Allah Rasul'unu yaninda bulamayinca gonlune acilar damla damal iniyordu. Aci ve izdirap icinde kivraniyor, dili inciler saciyordu:
''Ey kokusu guzel Peygamber! Sabretmek aslinda guzel birseydir. Fakat Sen'in ayriligina sabretmek guzel olmak soyle dursun ayiptir ustelik. Nasil ki balik susuz olmazsa, bende sensiz olamiyorum!
Baliklarin suyu sevdigi gibi,
Ben de SENI SEVIYORUM EYY NEBI!
HIC DINMEYECEK MI HICRANIM BENIM?
NASIL DA YANMADA BU CANIM BENIM!
EYY YILDIZLARLA DOLU MAVI GECELER!
IZDIRAPLA DOLU HER ANIM BENIM!
DERDIM BASTAN ASKIN, OYLE ZAMAN KI,
ANCAK HAKK'TAN OLUR DERMENIM BENIM! -Aise (ra)
Rasul'e askini daha nasil anlatasaydi ki guzeller guzeli Aise anamiz. Ben hep ozenirim onlarin evlilik hayatlarina. Tartismaları oldu, sakalastiklari oldu, yokluk zamanlari oldu... Hayatta insanin basina ne gelebilecekse yasadilar. Ancak hep bir saygi ve sevgi cercevesinde. Zaten bu kadar cok seyle imtihan olmalarinin tek sebebi her olayda nasil davranmamiz gerektigini bize gostermek. Dusunsenize bir aile nasil olur, ask nasil yasanir, bir insan en cok ne kadar sevilir, cinsel hayattan, yemek, hatta alisverise kadar herseyi bize cok net bir sekilde yasayarak anlattilar. Bizim onlarin hayatini iyice bilip, ogrenip kendi yasantimiza aksettirmemiz lazim.
Daha evrende hic bir sey yaratilmamisti ki Allahu Teala Efendimiz(sav)'in nurunu yaratti. Nurundan once ''hub''sevgi kelimesi tecelli etti. Arapcada ''hub'' sevgi demektir. Oyle sevdi ki O'nun hurmetine insanlari, dunyayi ve esyalari kisaca on sekiz bin alemi yaratti.
O bir su kadar duru ve bir elmas gibi ak
Sanki cennet ufkundan caglayan billur irmak
O'dur iffet timsali, guzelligin iklimi
Ve essiz inciye denk tutayim ben kimi?
Peygamber sairi Hasan b. Sabit(ra)'dan Aise(ra)'ya
İste Cenab-i Aise'nin Nebiler serverinin katindaki yuksek derecesi. Aise(ra) feyyaz bir akil ve suura sahipti. Gonlu icinde pnarlar caglayan bir gonuldu. Gah yarali bir ceylan gibi cirpinir, gah basi kesik bir mum gibi yanar, gah Allah korkusuyla titrerdi. Nice bin ask ile pervaneler gibi donup dururdu.
Bu sebeple Nebiler Nebisi onu herkesten ziyade severdi. Hatta bir defasinda Cebrail, bir yesil kumas uzerinde Aise'nin resmini Allah Rasul'une getirdi ve dedi:
'Eyy Allah'in Rasulu! Dunya ve Ahirette bu senin zevcendir!
Aise(ra), bu gokler dolusu devlet karsisinda gozyaslarini tutamadi.
Ulviyetin boylesi...
Allah'in Rasul'unu Aise(ra)'ye gosterdigi muhabbetin sebebi su iki hadisten anlaşılabilir. Peygamber Efendimiz(sav) buyurmuslardir ki:
''Bir kadinda dort meziyyet aranir; Servet, guzellik, soyluluk, dindarlik...Sen dindar olana ragbet et...
''Sizin iyiniz ailesine karsi iyi olaninizdir, icinizde ailesine karsi en iyi olaniniz ise benim!
Bir erkek yetistiren, bir kisi yetistirmis olur.
Bir kadin yetistiren, bir aile yetistirmis olur...
Ask ve sevgi cok guzel ve yasanilasi duygulardir. Son bir kudsi hadisle bitiriyorum arkadaslar. Allah Teala olcu bildirmis bize. Dinimizde herseyin olcusu vardir.
Allah Teala buyurmustur ki:
''Benden cok sevdigini elinden alirim, benden cok korktugunu basina musallat ederim''
Olcu bu canlar sevgilerimle...
Husna
Yazı no: 5
Gönderen: Ev Dünyası
Nesrin arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
SEVGI
Bu yaziyi sevgili Hümeyra`nin ev sahipligini yaptigi İSLAMIN ISIGINDA adli etkinlige yolluyorum.
"Tefsir-i Kebir" müellifi Fahri Razi Hazretleri tefsirinde "Ve caelna beyneküm meveddeten ve rahmeten" ayet-i kerimesini:
"Kari-koca arasindaki sevgi, yalniz nafsani lezzetten ibaret degildir. O muhabbet bizzat Allah`in lütfu olan bir keyfiyettir. Cünkü nefsani lezzetin bulunmadigi zamanlarda da, sevgi devam etmektededir. Eger kari-koca arasindaki bag, sehvetten ibaret olsaydi, sehvetin bulunmadigi zamanlarda gecimsizlik had safhaya varir, ayriliklar bas gösterirdi." seklinde aciklamistir.
Anlasilıyor ki nikah, sevmeye, bir arada yasamaya ve iyi gecinmeye sebep olan yegane bagdir. Nitekim "Nikahta keramet vardir" sözü de tecrübelerin isiginda ortaya konmustur.
Hanimlarin Vazifeleri
Hazirlayan:Abdülkadir Dedeoglu
Yazı no: 4
Gönderen: Saklı İnci
Meknun arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
Hz.Aişe(ra), Resulullah(sav)in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Evlenmek benim sünnetimdendir.Kim benim bu sünnetimle amel etmezse,benim yolumda olmamış olur.Evleniniz!Çünkü,ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.Evlenme imkanı olmayan oruç tutsun.Çünkü oruç şehveti kırar."-İbni Mace,Nikah:1-
Ebu Eyyub'den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz(sav) şöyle buyurdu:
"Dört şey peygamberlerin sünnetindendir:Haya,güzel koku sürünmek,misvak kullanmak ve evlenmek."
-Tirmizi,Nihah:1-
Ebu Hureyre (ra) Resulullah(sav)in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Dindarlığını ve ahlakını beğendiğiniz kimse,ailenizden birisi ile evlenmek isterse,onları evlendirin.
Şayet bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve fesat çıkar."
-Tirmizi,Nikah:3-
Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamberimiz(sav)şöyle buyuruyor:
"Üç grup insana Allah muhakkak yardım eder.Bunlar;sahibiyle anlaşma yaparak borcunu ödemeye çalışan köle,namus ve iffetini muhafaza etmek düşüncesiyle evlenmek isteyen ve Allah yolunda cihad eden kimselerdir."
-Tirmizi,Fezailü'l Cihad:20;İbni Mace,Itk:3;Nesei,Nikah:5-
Hz.Enes (ra) Resulullah(sav)in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"...Kim gözünü yabancıdan çekmek,kendini namahremden korumak ve akrabalık hakkını gözetmek üzere evlenirse,Cenab-ı Hak onu evlendiği kadınla,kadını da onunla mesud eder."
-Et-Tergib ve't-Terhib,3:46-
Bu yazıyı çok sevgili arkadaşlarım HÜMEYRA ve GELİBOLU17'nin düzenlediği "İslam'ın Işığında" etkinliğine gönderiyorum.
Selam ve dua ile...
Yazı: no: 3
Gönderen: Arsel
Arzu arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
KÖRDÜĞÜM
KÖRDÜĞÜM
S.A.
İslam'ın Işığında Dini Etkinliği 2 - Aşk ve Evlilik konusunda yazacağım hatta örnek aldığım bir hadisi aşağıya yazdım.Bence herşeyi anlatıyor. Yıllar sonra bile sevdiğinize "ilk günkü gibi" cevabını verebiliyorsanız ne mutlu size !
"Hz. Aişe validemiz Peygamberimiz’le (s.a.v) yeni evlenmişti.Eşinin kendisini sevip sevmediğini ; ne kadar ve nasıl sevdiğini merak etmekteydi.
Hz. Aişe validemiz bu düşüncesini Peygamberimiz’le (s.a.v) konuşmadan edemedi.
“Ey Allah’ın Resulü,beni seviyor musun?
Peygamberimiz:
"Evet, ya Aişe, tabi seviyorum!" dedi.
Hz. Aişe validemiz nasıl sevdiğini de merak ediyordu.?
Hemen sordu :
“Beni nasıl seviyorsun?”
Peygamberimiz (s.a.v)sevgi şeklini tanımladı sevgili eşine:
“Kördüğüm gibi.”
Bu cevap Hz Aişe validemizi çok sevindirmişti.
Çünkü kördüğüm açılmazdı. Açılmayan,bitmeyen sırlı bir sevgi demekti.
Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için, Hz Aişe validemiz Peygamberimiz’e (s.a.v) sık sık sorardı:
“Ey ALLAH’ın Resulü, kördüğüm ne alemde?”
Peygamberimiz(s.a.v) , Aişe validemizi memnun eden cevabı verirdi her defasında:
"ilk günkü gibi…"
(İbn Hanbel, Müsned, 6; 210)
Selam ve dua ile
Yazı no: 2
Gönderen: Güller Hürmetine
Güller Hürmetine arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
İSLAMDA AŞK&EVLİLİK
1-)AŞKIN NİTELİĞİ:
İslam'da körü körüne bir aşk yoktur.Sevilen dinen caiz olan kimse olmalı seven de Allah için sevmelidir.Aşkı dinen sevilmesi gereken kişileri sevmemeye sebep olmamalı ibadetlerini ihmal etmemelidir.
2-)AŞKIN ZAMANLAMASI:
Bir müslüman sadece evlenmek niyetiyle sevebilir ve evlendikten sonra görevlerini yerine getirebilecek donanıma sahip olmalıdır.Bunun için uygun bir yaşa helal kazanacak bir işe belirli bir olgunluğa gelmelidir.Çünkü aşk ve evlilik bir heves ve oyuncak değil kişinin bütün hayatını ve ahiretini etkileyecek bir süreçtir.
3-)AŞK KİŞİYİ HARAMA GÖTÜRMEMELİDİR:
Dinimizde aralarında nikah olmayan namahremlerin ilişkileri belirli kurallara bağlanmıştır.Bu kimselerin cinsel içerikli bakışları konuşmaları dokunmaları baş başa görüşmeleri caiz değildir.
Elbette ki aşkhafife alınamaz ve insanın duygularına hükmetmesi kolay değildir.Yavuz Sultan Selim gibi bir cihan padişahı şöyle demekten kendini alamamıştır:
Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan
Bir gözleri ahuya zebun etti felek
yani 'aslanlar benim kahır ve galibiyet pençemde tir tir titrerken felek beni ahu gözlü bir güzele köle etti'demektedir.
Aşk mıdır ki can-ı dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içinde gelip de can eyleyen
Aşk mıdır ki boynuma takıp bela zincirini
Gezdirip mecnun gibi alemde rüsva eyleyen…
Aşk mıdır ki bivefa güller elinden geceler
İnletip bülbülleri ta subh-u güya eyleyen
Aşk mıdır ki bir keman ebru nigarın yadına
Ok gibi kaddimi büküp benim de ya eyleyen…
Aşk mıdır ki fenni derdi okutup aşıklara
Fasl-ı babı sinemin levhinde inşa eyleyen
Aşk mıdır ki bu Muhibbi sinesine dağ vurup
Ahir anın gözleri yaşını derya eyleyen…
Muhibbî ( Kanuni Sultan Süleyman )
Rasulullah (sav): “Hatice (ra) kadınlarının en iyisidir”
Hz.Aişe (ra): “Hatice’yi kıskandığım kadar Hz.Peygamber (sav)’in hanımlarından hiçbirini kıskanmadım. Halbuki ben (evlendiğimde) kendisini görmemiştim ama Hz.Peygamber (sav) onu sıkça anardı. Bazen koyun kesip parçalara ayırıp Hatice’nin samimi dostu kadınlara gönderirdi. Bazen de ben kendisine: “Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok” demişimdir. O da: “Hatice şöyle idi şöyle şöyle idi benim ondan çocuğum var” buyurdu demiştir.
HzAişe (ra) anlatır: “Hatice’nin kızkardeşi Hale Bintu Huveylid Rasulullah (sav)’ın yanına girmek için izin istedi. O da (sesinin benzerliğinden dolayı) Hatice’nin izin istemesini hatırladı heyecenlandı ve “Aman Allah’ım (ama bu Hatice değil) Hale’dir” dedi. Benim de kıskançlık damarım tuttu: “Dişleri dökülmüş mazide kalmış kureyş’in kocakarılarından bir ihtiyar kadının nesini anarsın ki hâlbuki Allah sana ondan daha iyisini bahşeylemiştir” dedim.
Ebu Hureyre (ra) (Cebrail (as) Hatice’nin Hira dağına yiyecek getirdiğini şöyle anlatır) : “Cebrail Hz.Peygamber (sav)’e geldi ve “Ey Allah’ın Rasulü şu gelen Hatice’dir yanında katık vardır (yiyecek içecek). Kendisi yanına geldiğinde ona Rabbinden ve benden selam söyle ve cennete kendisi için içerisinde ne gürültü patırtı ne de yorgunluk bulunan inciden bir köşk müjdele” dedi.
(Rivayetler Buhari’den)
Aşk mıdır ki “Hatice (ra) kadınlarının en iyisidir” dedirten.
Aşk mıdır ki Hatice’nin dostlarını hatırına unutturmayan.
Aşk mıdır ki Hatice’nin Hale’sinin sesine Aman Allah’ım dedirten.
Aşk mıdır ki Hatice’yi dağlara Muhammed diye düşüren.
Müslümanım müslümanlardanım demek kadar insanı özgür kılan bir söz yoktur ve olamazda. Bu söz Rabbimizin vahyinden bizim dillerimize ve gönüllerimize nakş olan yüce bir anlam. Bu sözün anlamlandırılmış hali insan. Bu söz ile insan yaratılmışlar arasında seçkin bir vaziyet alıyor. Ahsen-i takvim makamından nakkaşlık vazifesini icra ediyor. Vahyi nakş ediyor muzdarip gönüllere.
(Ahi Evran)
Bu yazımı HÜMEYRA
arkadaşım ev sahibeliğini üstlendiği "İslamın Işığında"
isimli etkinliğimize gönderiyorum...
sevgilerimle...
1-)AŞKIN NİTELİĞİ:
İslam'da körü körüne bir aşk yoktur.Sevilen dinen caiz olan kimse olmalı seven de Allah için sevmelidir.Aşkı dinen sevilmesi gereken kişileri sevmemeye sebep olmamalı ibadetlerini ihmal etmemelidir.
2-)AŞKIN ZAMANLAMASI:
Bir müslüman sadece evlenmek niyetiyle sevebilir ve evlendikten sonra görevlerini yerine getirebilecek donanıma sahip olmalıdır.Bunun için uygun bir yaşa helal kazanacak bir işe belirli bir olgunluğa gelmelidir.Çünkü aşk ve evlilik bir heves ve oyuncak değil kişinin bütün hayatını ve ahiretini etkileyecek bir süreçtir.
3-)AŞK KİŞİYİ HARAMA GÖTÜRMEMELİDİR:
Dinimizde aralarında nikah olmayan namahremlerin ilişkileri belirli kurallara bağlanmıştır.Bu kimselerin cinsel içerikli bakışları konuşmaları dokunmaları baş başa görüşmeleri caiz değildir.
Elbette ki aşkhafife alınamaz ve insanın duygularına hükmetmesi kolay değildir.Yavuz Sultan Selim gibi bir cihan padişahı şöyle demekten kendini alamamıştır:
Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan
Bir gözleri ahuya zebun etti felek
yani 'aslanlar benim kahır ve galibiyet pençemde tir tir titrerken felek beni ahu gözlü bir güzele köle etti'demektedir.
Aşk mıdır ki can-ı dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içinde gelip de can eyleyen
Aşk mıdır ki boynuma takıp bela zincirini
Gezdirip mecnun gibi alemde rüsva eyleyen…
Aşk mıdır ki bivefa güller elinden geceler
İnletip bülbülleri ta subh-u güya eyleyen
Aşk mıdır ki bir keman ebru nigarın yadına
Ok gibi kaddimi büküp benim de ya eyleyen…
Aşk mıdır ki fenni derdi okutup aşıklara
Fasl-ı babı sinemin levhinde inşa eyleyen
Aşk mıdır ki bu Muhibbi sinesine dağ vurup
Ahir anın gözleri yaşını derya eyleyen…
Muhibbî ( Kanuni Sultan Süleyman )
Rasulullah (sav): “Hatice (ra) kadınlarının en iyisidir”
Hz.Aişe (ra): “Hatice’yi kıskandığım kadar Hz.Peygamber (sav)’in hanımlarından hiçbirini kıskanmadım. Halbuki ben (evlendiğimde) kendisini görmemiştim ama Hz.Peygamber (sav) onu sıkça anardı. Bazen koyun kesip parçalara ayırıp Hatice’nin samimi dostu kadınlara gönderirdi. Bazen de ben kendisine: “Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok” demişimdir. O da: “Hatice şöyle idi şöyle şöyle idi benim ondan çocuğum var” buyurdu demiştir.
HzAişe (ra) anlatır: “Hatice’nin kızkardeşi Hale Bintu Huveylid Rasulullah (sav)’ın yanına girmek için izin istedi. O da (sesinin benzerliğinden dolayı) Hatice’nin izin istemesini hatırladı heyecenlandı ve “Aman Allah’ım (ama bu Hatice değil) Hale’dir” dedi. Benim de kıskançlık damarım tuttu: “Dişleri dökülmüş mazide kalmış kureyş’in kocakarılarından bir ihtiyar kadının nesini anarsın ki hâlbuki Allah sana ondan daha iyisini bahşeylemiştir” dedim.
Ebu Hureyre (ra) (Cebrail (as) Hatice’nin Hira dağına yiyecek getirdiğini şöyle anlatır) : “Cebrail Hz.Peygamber (sav)’e geldi ve “Ey Allah’ın Rasulü şu gelen Hatice’dir yanında katık vardır (yiyecek içecek). Kendisi yanına geldiğinde ona Rabbinden ve benden selam söyle ve cennete kendisi için içerisinde ne gürültü patırtı ne de yorgunluk bulunan inciden bir köşk müjdele” dedi.
(Rivayetler Buhari’den)
Aşk mıdır ki “Hatice (ra) kadınlarının en iyisidir” dedirten.
Aşk mıdır ki Hatice’nin dostlarını hatırına unutturmayan.
Aşk mıdır ki Hatice’nin Hale’sinin sesine Aman Allah’ım dedirten.
Aşk mıdır ki Hatice’yi dağlara Muhammed diye düşüren.
Müslümanım müslümanlardanım demek kadar insanı özgür kılan bir söz yoktur ve olamazda. Bu söz Rabbimizin vahyinden bizim dillerimize ve gönüllerimize nakş olan yüce bir anlam. Bu sözün anlamlandırılmış hali insan. Bu söz ile insan yaratılmışlar arasında seçkin bir vaziyet alıyor. Ahsen-i takvim makamından nakkaşlık vazifesini icra ediyor. Vahyi nakş ediyor muzdarip gönüllere.
(Ahi Evran)
Bu yazımı HÜMEYRA
arkadaşım ev sahibeliğini üstlendiği "İslamın Işığında"
isimli etkinliğimize gönderiyorum...
sevgilerimle...
Yazı No: 1
Gönderen: Gelibolu17
Gelibolu17 arkadaşıma bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
Aşk yok, muhabbet var
Kur’an—ı Kerim’de aşk sözcüğü yer almıyor. Sevgiyle ilgili ayetlerde daha çok hub, meveddet ve muhabbet kelimeleri kullanılıyor. Ancak kelime olarak olmasa bile anlam olarak Kur’an—ı Kerim’de aşk pek çok yerde geçiyor; “İman edenler Allah’ı daha şiddetle severler” (Bakara, 2/165). İslam alimleri de aşkı aşırı sevgi olarak tanımlamışlar. Zeliha’nın Hz. Yusuf’a duyduğu sevgi de (Yusuf Suresi, 12/30) aşkın tanımına uyuyor. Kur’an—ı Kerim’de bu sureye Ahsenül—Kasas (Hikayelerin en güzeli) denilmiş. Hz. Yusuf ile Züleyha’nın aşk macerası daha sonraki şairler için de esin kaynağı olmuş ve bu hikaye çerçevesinde mesneviler kaleme alınmış.
Muhabbet ise; “Maddi veya manevi haz veren bir şeye duyulan meyil, bir nesneye ya da şahsa ilgi göstermeye iten duygu” olarak tanımlanmış. Ancak kimi alimler buna da karşı çıkmış ve muhabbetin insani bir duygu olarak tanımının yapılmasının imkansız olduğunu söylemişler. İşte tanımlanamayan muhabbetin ileri boyutuna aşk denmiş. İkisi arasında nasıl bir sınır olduğu ise belirlenememiş. Zaten bu yüzden de İslam tarihinde aşk yerine muhabbet, muhabbet yerine de aşk terimleri kullanılmış.
Kur’an’daki bir çok ayette, Peygamber Efendimizin “Habibullah (Allah’ın sevgilisi) olarak anılması da İslam’ın aşka verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekici olsa gerek. Sûfilere göre Allah’ın sevgiyle tecelli etmesinden âlem meydana gelmiştir. Bu görüşü benimseyenlere göre âlem aşktan yaratıldığı için her zerrede aşkın izini görmek mümkün.
Hz. Peygamber, Vedâ Hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emâneti diye aldınız. Allah’ın sözü uyarınca ırzlarını kendinize helâl kıldınız. Onların, sizin yataklarınıza bir adamı almamaları ve iffetlerini korumaları, sizin onlar üzerindeki haklarınızdandır. Eğer böyle bir şey yaparlarsa hafifçe onları dövünüz. Sizin de onların geçimlerini ve giyimlerini sağlamanız, onların sizin üzerinizdeki haklarındandır.” (Müslim, Hac 147, 194; Tirmizî, Fiten 2, Tefsir 2; Ebû Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84)
"Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, çoğalınız; ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim..." (İbn Mâce, Nikâh 1)
"Sizden birinizin evliliğinde sadaka sevabı vardır" (Müslim, Zekât 52; Ebû Dâvud, Tatavvû' 12, Edeb, 160; Ahmed bin Hanbel, V/167, 168)
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, geceyi ibadetle geçiren ve gündüzleri de oruç tutan bekar insanın (ibadetinden) daha hayırlıdır.”
Men la Yehzuruh’ul-Fakih, c. 3, s. 384
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Uyuyan evli kimse Allah nezdinde geceleri ibadet eden gündüzleri ise oruç tutan bekardan daha üstündür.”
Bihar’ul-Envar, c. 103, s. 221
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin iyileri evliler, kötüleri ise bekarlardır.”
Bihar’ul-Envar, c. 103, s. 221
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Adamın biri babamın yanına geldi. Babam kendisine, “eşin var mı?” diye sordu. Adam, “hayır” dedi. Bunun üzerine babam şöyle dedi: “Ben dünya ve içindeki her şey benim olsa da bir tek gece eşsiz kalmayı istemem.” (Babam daha sonra şöyle dedi “Evli adamın kıldığı iki rekat namaz; geceleri ibadet eden, gündüzleri ise oruç tutan bekar kimsenin ibadetinden daha üstündür.” Babam daha sonra kendisine yedi dinar vererek şöyle buyurdu: “Git bununla evlen.”
Bihar’ul-Envar, c. 103, s. 217
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Evlenen kimse dininin yarısını korumuş olur. (Başka bir hadiste de şöyle buyurulmuştur “Geri kalan yarısı hususunda da Allah’tan korkmalıdır.”
el-Kafi, c. 5, s. 328
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ehlinin çoğu bekarlardır.”
Men La Yehzuruh’ul-Fakih, c. 3, s. 384
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “En kötü ölüleriniz bekarlardır.”
Sevgi, insanın elinde olmayan bir duygudur. İffeti [namusu] korumak ve günah olan işlerden kaçmak şartı ile birisine karşı sevgi duymak günah olmaz. Hatta iffetini koruyarak sevgisini gizlemek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek ölen şehiddir.) [Hakim, Hatib]
(Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek sabredeni Allahü teâlâ, affedip Cennete koyar.) [İ.Asakir]
Demek ki, dinimizde iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle günah işlememeye sabretmek, çok sevaptır. Çünkü genel olarak sevgi insanı sağır ve kör ettiği için, insanın kendisini günah işlemekten alıkoyması zordur. Zor olan işleri başarmanın sevabı da büyük olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin hayırlıları, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir.) [Deylemi]
HZ. HîFÂ HATUN r.a.
Menkıbesi anlatılan fakat hayatı hakkında malumat verilmeyen kadın sahabelerden biridir. Medineli ve ensardan olduğu anlaşılmaktadır. Kabilesi ve doğum tarihi bilinmemektedir.Medine-i Münevvere’de güzelliği ile ün salmış bir kadındı. Bir gün Rasûlullah (s.a.v) efendimizin huzuruna gelip şöyle söyledi: “Ya RasûlALLAH! Bana beni cennete götürecek bir iş öğret!” Rasûlullah (s.a.v) “Önce biriyle evlen. Bununla dinin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Ya RasûlALLAH! Benim dengim kim olur? “Beni Habeş Necâşîsi (kral) istedi, ben onu istemedim. Ubeydullah yüz deve ve başka şeyler de verdi, onu da kabul etmedim. Lakin siz ahirette kurtuluşumun evlilikten geçtiğini buyurdunuz. Siz kimi münasip görürseniz onunla evlenmeye razıyım.” dedi. Hîfâ Hatun’un siz kimi münasip görürseniz razıyım sözünün altında, gönlünden Peygamberimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi vardı. Lakin Rasûlullah’ın (s.a.v) böyle bir niyeti yoktu. Onu gücendirmek de istemiyordu. “Yarın sabah mescide en evvel kim gelirse onunla evlendireceğim.” buyurdu. Onunla evlenmek isteyen sahabeleri de ümitsizliğe düşürmek istemediğinden böyle bir yol takip etmeyi uygun görmüştü.Ertesi gün hiç biri erken uyanamadı. ALLAH .(c.c) onlara uykudayken uyanma imkanı bahşetmedi. Rasûlullah (s.a.v) kimin geleceğini bekleyiverirken aniden Süheyb isimli, fakir, siyah renkli, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zayıf ve ince yapılı olan sahabe geldi. Hîfâ Hatun ise, zengin, güzel ve rağbet edilen biriydi. Namazdan sonra Hîfâ Hatunu çağırdı, durumu bildirdi. O da buna razı oldu. Hiç itiraz etmedi. Rasûlullah (s.a.v) hutbe okudu, nikahlarını akdetti. “Süheyb, kalk ve bu hanımın için bir şeyler al!” buyurdu. Lakin Süheyb, dünyalığı olmadığını söyleyince Hîfâ Hatun, kendi servetinden on bin dirhem gümüşlük bir kese getirtti. Onları Süheyb’e verdiler. O da gerekli şeyleri alıverdi. Sonra Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür!” buyurdu. Bu sefer Süheyb (r.a) dedi ki, Ya RasûlALLAH (s.a.v)! benim evim mesciddir. Hangi eve götüreyim?” Süheyb’in bu cevabını işiten Hîfâ Hatun, “filan yerdeki hazır konağı sana bağışladım. Kalk beni oraya götür.” dedi. Onun bu âlicenap tavrı ve hareketi Rasûlullah’ın (s.a.v) çok hoşuna gitti de ona dua etti. Sahabe de onun bu hareketini çok takdir ettiler ve onu övdüler.
Karı ve koca kalktılar ve birlikte konağa gittiler. Akşam olunca yemeklerini yediler. Rablerine hamd ettiler. Nihayet yatma vakti gelince, Hîfâ Hatun “Ey Süheyb! Bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükrediciler, ben sabrediciler sevabına kovuşayım. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) ‘Cennette yüksek çardak vardır. Bunda yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur’ buyurdu.” dedi.
O gece ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular. Sabah namazını eda için Süheyb mescide geldi. Cebrail a.s onların gerekli hallerini Rasûlullah’a (s.a.v) bildirdi. Cennet ve Cemâl-i ilâhî ile onlara müjde verdi. Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Geceki hâlini, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurdu. Süheyb, Ya RasûlALLAH (s.a.v) siz söyleyiniz dedi. Rasûlullah (s.a.v) durumlarını, yaptıklarını bildirdi. Ve sonra “Siz cennetliksiniz ve ALLAH u Teâlâyı göreceksiniz” müjdesini verdi. Süheyb sevincinden ve Cenâb-ı Hakk’ın didarı müjdesine kavuşmak şevkinden başını secdeye koydu ve “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret etmişsen, günahlara bulaşmadan ruhumu kabz et! dedi. ALLAH u Teâlâ, onun ruhunu secdede iken kabz etti. Orada bulunan tüm sahabeler buna ağladılar. Rasûlullah (s.a.v) “Daha şaşılacak şey, Hîfâ’nın da bu anda ruhunu Hakk’a teslim etmiş olmasıdır.” buyurdular. Hakikaten o esnada Hîfâ Hatunun da Hakk’a yürüdüğünden kimsenin şüphesi olmadı. Muhbir-i sadık efendimizin her haber verdiği doğruydu. Nitekim bu da böyle oldu. Sahabe-i Kiram efendilerimiz her ikisinin de cenaze işlemlerlerini yaptıktan sonra ikisini de Cennet'ül Bakî'ye yanyana defnettiler. Başları ucuna iki tahta koydular. Tahtalardan birine: “Bu ALLAH u Teâlâ’nın nimetine şükür edenin kabridir.” diye yazdılar. Öbürüne de: “Bu ALLAH u Teâlâ’nın mihnetine sabredenin kabridir.” ibaresini yazdılar. Bu olay ile bir kere daha anlaşılmıştır ki, Ashab-ı kiram kuvvetli bir imana ve tam bir teslimiyete sahip idiler.
ALLAH (c.c) hepsinden razı olsun!
Kur’an—ı Kerim’de aşk sözcüğü yer almıyor. Sevgiyle ilgili ayetlerde daha çok hub, meveddet ve muhabbet kelimeleri kullanılıyor. Ancak kelime olarak olmasa bile anlam olarak Kur’an—ı Kerim’de aşk pek çok yerde geçiyor; “İman edenler Allah’ı daha şiddetle severler” (Bakara, 2/165). İslam alimleri de aşkı aşırı sevgi olarak tanımlamışlar. Zeliha’nın Hz. Yusuf’a duyduğu sevgi de (Yusuf Suresi, 12/30) aşkın tanımına uyuyor. Kur’an—ı Kerim’de bu sureye Ahsenül—Kasas (Hikayelerin en güzeli) denilmiş. Hz. Yusuf ile Züleyha’nın aşk macerası daha sonraki şairler için de esin kaynağı olmuş ve bu hikaye çerçevesinde mesneviler kaleme alınmış.
Muhabbet ise; “Maddi veya manevi haz veren bir şeye duyulan meyil, bir nesneye ya da şahsa ilgi göstermeye iten duygu” olarak tanımlanmış. Ancak kimi alimler buna da karşı çıkmış ve muhabbetin insani bir duygu olarak tanımının yapılmasının imkansız olduğunu söylemişler. İşte tanımlanamayan muhabbetin ileri boyutuna aşk denmiş. İkisi arasında nasıl bir sınır olduğu ise belirlenememiş. Zaten bu yüzden de İslam tarihinde aşk yerine muhabbet, muhabbet yerine de aşk terimleri kullanılmış.
Kur’an’daki bir çok ayette, Peygamber Efendimizin “Habibullah (Allah’ın sevgilisi) olarak anılması da İslam’ın aşka verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekici olsa gerek. Sûfilere göre Allah’ın sevgiyle tecelli etmesinden âlem meydana gelmiştir. Bu görüşü benimseyenlere göre âlem aşktan yaratıldığı için her zerrede aşkın izini görmek mümkün.
Hz. Peygamber, Vedâ Hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emâneti diye aldınız. Allah’ın sözü uyarınca ırzlarını kendinize helâl kıldınız. Onların, sizin yataklarınıza bir adamı almamaları ve iffetlerini korumaları, sizin onlar üzerindeki haklarınızdandır. Eğer böyle bir şey yaparlarsa hafifçe onları dövünüz. Sizin de onların geçimlerini ve giyimlerini sağlamanız, onların sizin üzerinizdeki haklarındandır.” (Müslim, Hac 147, 194; Tirmizî, Fiten 2, Tefsir 2; Ebû Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84)
"Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, çoğalınız; ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim..." (İbn Mâce, Nikâh 1)
"Sizden birinizin evliliğinde sadaka sevabı vardır" (Müslim, Zekât 52; Ebû Dâvud, Tatavvû' 12, Edeb, 160; Ahmed bin Hanbel, V/167, 168)
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, geceyi ibadetle geçiren ve gündüzleri de oruç tutan bekar insanın (ibadetinden) daha hayırlıdır.”
Men la Yehzuruh’ul-Fakih, c. 3, s. 384
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Uyuyan evli kimse Allah nezdinde geceleri ibadet eden gündüzleri ise oruç tutan bekardan daha üstündür.”
Bihar’ul-Envar, c. 103, s. 221
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin iyileri evliler, kötüleri ise bekarlardır.”
Bihar’ul-Envar, c. 103, s. 221
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Adamın biri babamın yanına geldi. Babam kendisine, “eşin var mı?” diye sordu. Adam, “hayır” dedi. Bunun üzerine babam şöyle dedi: “Ben dünya ve içindeki her şey benim olsa da bir tek gece eşsiz kalmayı istemem.” (Babam daha sonra şöyle dedi “Evli adamın kıldığı iki rekat namaz; geceleri ibadet eden, gündüzleri ise oruç tutan bekar kimsenin ibadetinden daha üstündür.” Babam daha sonra kendisine yedi dinar vererek şöyle buyurdu: “Git bununla evlen.”
Bihar’ul-Envar, c. 103, s. 217
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Evlenen kimse dininin yarısını korumuş olur. (Başka bir hadiste de şöyle buyurulmuştur “Geri kalan yarısı hususunda da Allah’tan korkmalıdır.”
el-Kafi, c. 5, s. 328
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ehlinin çoğu bekarlardır.”
Men La Yehzuruh’ul-Fakih, c. 3, s. 384
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “En kötü ölüleriniz bekarlardır.”
Sevgi, insanın elinde olmayan bir duygudur. İffeti [namusu] korumak ve günah olan işlerden kaçmak şartı ile birisine karşı sevgi duymak günah olmaz. Hatta iffetini koruyarak sevgisini gizlemek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek ölen şehiddir.) [Hakim, Hatib]
(Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek sabredeni Allahü teâlâ, affedip Cennete koyar.) [İ.Asakir]
Demek ki, dinimizde iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle günah işlememeye sabretmek, çok sevaptır. Çünkü genel olarak sevgi insanı sağır ve kör ettiği için, insanın kendisini günah işlemekten alıkoyması zordur. Zor olan işleri başarmanın sevabı da büyük olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin hayırlıları, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir.) [Deylemi]
HZ. HîFÂ HATUN r.a.
Menkıbesi anlatılan fakat hayatı hakkında malumat verilmeyen kadın sahabelerden biridir. Medineli ve ensardan olduğu anlaşılmaktadır. Kabilesi ve doğum tarihi bilinmemektedir.Medine-i Münevvere’de güzelliği ile ün salmış bir kadındı. Bir gün Rasûlullah (s.a.v) efendimizin huzuruna gelip şöyle söyledi: “Ya RasûlALLAH! Bana beni cennete götürecek bir iş öğret!” Rasûlullah (s.a.v) “Önce biriyle evlen. Bununla dinin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Ya RasûlALLAH! Benim dengim kim olur? “Beni Habeş Necâşîsi (kral) istedi, ben onu istemedim. Ubeydullah yüz deve ve başka şeyler de verdi, onu da kabul etmedim. Lakin siz ahirette kurtuluşumun evlilikten geçtiğini buyurdunuz. Siz kimi münasip görürseniz onunla evlenmeye razıyım.” dedi. Hîfâ Hatun’un siz kimi münasip görürseniz razıyım sözünün altında, gönlünden Peygamberimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi vardı. Lakin Rasûlullah’ın (s.a.v) böyle bir niyeti yoktu. Onu gücendirmek de istemiyordu. “Yarın sabah mescide en evvel kim gelirse onunla evlendireceğim.” buyurdu. Onunla evlenmek isteyen sahabeleri de ümitsizliğe düşürmek istemediğinden böyle bir yol takip etmeyi uygun görmüştü.Ertesi gün hiç biri erken uyanamadı. ALLAH .(c.c) onlara uykudayken uyanma imkanı bahşetmedi. Rasûlullah (s.a.v) kimin geleceğini bekleyiverirken aniden Süheyb isimli, fakir, siyah renkli, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zayıf ve ince yapılı olan sahabe geldi. Hîfâ Hatun ise, zengin, güzel ve rağbet edilen biriydi. Namazdan sonra Hîfâ Hatunu çağırdı, durumu bildirdi. O da buna razı oldu. Hiç itiraz etmedi. Rasûlullah (s.a.v) hutbe okudu, nikahlarını akdetti. “Süheyb, kalk ve bu hanımın için bir şeyler al!” buyurdu. Lakin Süheyb, dünyalığı olmadığını söyleyince Hîfâ Hatun, kendi servetinden on bin dirhem gümüşlük bir kese getirtti. Onları Süheyb’e verdiler. O da gerekli şeyleri alıverdi. Sonra Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür!” buyurdu. Bu sefer Süheyb (r.a) dedi ki, Ya RasûlALLAH (s.a.v)! benim evim mesciddir. Hangi eve götüreyim?” Süheyb’in bu cevabını işiten Hîfâ Hatun, “filan yerdeki hazır konağı sana bağışladım. Kalk beni oraya götür.” dedi. Onun bu âlicenap tavrı ve hareketi Rasûlullah’ın (s.a.v) çok hoşuna gitti de ona dua etti. Sahabe de onun bu hareketini çok takdir ettiler ve onu övdüler.
Karı ve koca kalktılar ve birlikte konağa gittiler. Akşam olunca yemeklerini yediler. Rablerine hamd ettiler. Nihayet yatma vakti gelince, Hîfâ Hatun “Ey Süheyb! Bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükrediciler, ben sabrediciler sevabına kovuşayım. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) ‘Cennette yüksek çardak vardır. Bunda yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur’ buyurdu.” dedi.
O gece ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular. Sabah namazını eda için Süheyb mescide geldi. Cebrail a.s onların gerekli hallerini Rasûlullah’a (s.a.v) bildirdi. Cennet ve Cemâl-i ilâhî ile onlara müjde verdi. Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Geceki hâlini, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurdu. Süheyb, Ya RasûlALLAH (s.a.v) siz söyleyiniz dedi. Rasûlullah (s.a.v) durumlarını, yaptıklarını bildirdi. Ve sonra “Siz cennetliksiniz ve ALLAH u Teâlâyı göreceksiniz” müjdesini verdi. Süheyb sevincinden ve Cenâb-ı Hakk’ın didarı müjdesine kavuşmak şevkinden başını secdeye koydu ve “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret etmişsen, günahlara bulaşmadan ruhumu kabz et! dedi. ALLAH u Teâlâ, onun ruhunu secdede iken kabz etti. Orada bulunan tüm sahabeler buna ağladılar. Rasûlullah (s.a.v) “Daha şaşılacak şey, Hîfâ’nın da bu anda ruhunu Hakk’a teslim etmiş olmasıdır.” buyurdular. Hakikaten o esnada Hîfâ Hatunun da Hakk’a yürüdüğünden kimsenin şüphesi olmadı. Muhbir-i sadık efendimizin her haber verdiği doğruydu. Nitekim bu da böyle oldu. Sahabe-i Kiram efendilerimiz her ikisinin de cenaze işlemlerlerini yaptıktan sonra ikisini de Cennet'ül Bakî'ye yanyana defnettiler. Başları ucuna iki tahta koydular. Tahtalardan birine: “Bu ALLAH u Teâlâ’nın nimetine şükür edenin kabridir.” diye yazdılar. Öbürüne de: “Bu ALLAH u Teâlâ’nın mihnetine sabredenin kabridir.” ibaresini yazdılar. Bu olay ile bir kere daha anlaşılmıştır ki, Ashab-ı kiram kuvvetli bir imana ve tam bir teslimiyete sahip idiler.
ALLAH (c.c) hepsinden razı olsun!
Bu yazımı HÜMEYRA
arkadaşım ev sahibeliğini üstlendiği "İslamın Işığında"
isimli etkinliğimize gönderiyorum...
sevgilerimle...
arkadaşım ev sahibeliğini üstlendiği "İslamın Işığında"
isimli etkinliğimize gönderiyorum...
sevgilerimle...
26 yorum:
Canim benim, etkinliginiz hayirlara vesile olur insallah... Destekliyorum.... Sevgilerimle, hayirli aksamlar diliyorum...
hehheee sabah sabah ne güldüm,
her daim uyanık felan değilim yahu,
dur bende değiştireyim hemen diğer hadis te güzeldi ama buda güzel...
bende ikiside kalsın...
canım yazım yayında alabilirsin...sevgiler selamlar,kolaylıklar diliyorum
s.a. canım davet için çok teşekkürler bende varım inşaallah . şimdilik bir şey yayınlamadım sadece etkinlik duyurusu yaptım istersen bir bak
selam ve dua ile2
canım en kısa zaman da ben de bir yazı hazırlayıp sana göndericem yorumun için teşekkür ederim...
s.a. canım yazıyı yayınladım blogumda haberin olsun
selam ve dua ile
http://arseldi.blogspot.com/2010/04/kordugum.html
hehhee var tabi:)
sevgiler canım...
Canim cok guzel bir calisma bu elimden geldigi kadar katilmaya calisacagim zevkle.Gercekten derin bir mevzuya el attiniz. Ustunde acilen durulmasi gerekiyordu. Allah razi olsun davetiniz icin ayrica cok tesekkurler...
Sevgilerimle...
Selamun Aleykum..
Bu anlamlı etkinliğe sayfamdaki http://meknun.blogspot.com/2010/04/islamda-evlilik-uzerine.html
yazım ile katılmak istiyorum..
sevgilerle..
Hümeyracim bende de kücük bir yazi var.Etkinliginiz hayirli olsun.Sevgiler.
Zamanim cok kisitli evdünyasi isimli blogumda yayinladim.Sen bulursun tekrar sevgiler...
Merhaba, davetiniz için tekrar teşekkür ettim. Yazımı yayınladım. Umarım hayırlara vesile olur. İşte linki
http://www.tespihtaneleri.com/2010/04/iffet-ve-ismet-timsali-aisera-hayatinin.html#comments
Sevgiler...
Canım harika yazılar,
benim evlilik ve aile kategorisi bir hayli kalabalık aslında daha önce yayınlanmış bir yazıyla katılabiliyormuyuz..:)
http://nasibim.blogcu.com/
alırsan sevinirim canım
CANIM NASILSIN EVE DÖNDÜNMÜ?
DÖNÜNCE BURDA SENİN ALMANI BEKLEYEN BİR YAZI VAR ALIRMISIN CANIM...SEVGİLER
http://nasibim.blogcu.com/
Sevgili Humeyra, senin islami açıdan boş olmadığını hissediyorum ama güzel kardeşim niçin hala şu güzel yazıların olduğu sayfanı islami açıdan uygunsuz görüntülü reklamlarla kirletiyorsun?Sağlam elmaların yanında ki bir çürük elma hepsini de çürütüyor.Allah(c.c)'ın rızası için bu reklamları dahi bırakıp bu kadarcık bir fedakarlık yapamıyorsan...Zannetmeyelim ki Allah'ın cenneti ucuz değil,oraya ancak O'nun(c.c)rızası için gerekirse canından,malından herşeyinden vazgeçebilecek samimi kullar girebilecek,dünya gelip geçici,bir saat sonraya bile elimizde garantimiz yokken nasıl onun yasakladığı açık kıyafetli kadınların bulunduğu raklamı sayfanda bulunduruyorsun?
Diyet gibi şeylerin adı geçtikçe, zayıflamaya yönelik reklam sayısı çoğaldı. Farkettikçe engelliyorum. Fakat şu sıra bloğa bile giremez oldum.
humeyracim benim yazim ile bir baska arkadasimizin yazisi birbirine karismis sanirim..bir el atsan bu ise :)
sevgiler..
SEVGİ NEDİR?
Sevgi herkes ce farklı yaşanan bir duygudur bence.sevgi emek diyenlerde var,sevgi aşktır diyenlerde.
yare duyulan aşk mıdır acaba sadece sevgi?
Anne sevgisi nedir derecesi?
Evlat sevgisi isimlendirilebilir mi?
Ya asıl Allah sevgisi o en önde gelen değimlidir?
Çok zormuş sevginin tarifi.
Sevgiyi ölçmek veya isimlerdir mek değilmiş önemlisi.
bence sevgiyi insanlara veren yaradanısevmek en önemlisi.
arkadaşım yorumunu aldım teşekkürler .duyduğun gibi tüm bloglarım gitti.resimlerim ve birkaç yazım arşivli ama yazılarımın çoğu silindi.tekrar yeni bloga geçirmem zaman alacak.islamda eşlere nasıl davranmalı diye bir yazıda hazırlamıştım .herhalde nasip değilmiş.neyse böyle yararlı etkinlik düşünüp düzenlediğiniz için sizi gönülden kutluyorum.allaha emanet olun.
Mesajınızı aldım. Birkaç gün içerisinde bir yazı yazıp haberdar ederim.
Vesselam.
poğaçaları beğendiğinize çok sevindim.güzel bir gün dilerim sevgiler.
@Hak Din İslam'dır adlı arkadaşın bir hususta yanıldığını düşünüyorum.
Çalgı konusuna değinmiş ve mübah olduğu değerlendirmesi yapılmış. Kendi fikri midir kaynaklı mıdır bilmiyorum. Ama alimlerin ekserisi def dışında -çıngıraklı defte dahhil değil- enstrümanların haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Dediğim gibi ekserisi böyledir aksi yönde düşünenlerde vardır -İmam Gazali gibi-. Buradan çıkan sonuç bunun bir içki içmek, zina yapmak, yalan söylemek vs. gibi büyük bir haram olmayacağı ama ekseriye uyulması gerektiğinden haram olduğu gerçeğidir.
Vesselam.
Quaresma7,
Üstte yazıyı tekrar okudum acaba dikkatsizlik mi etmişim diye.
@Hak Din İslam'dır isimli yazarın, çalgı olarak kastettiğinin de def olduğunu zannediyorum. Zira yazarın yazısına eklediği tüm hadislerde bahsedilen çalgı def. Diğerleri hakkında da bir bilgim yok. O sebeple @Hak Din İslam'dır'ın kendisiyle bu konuyu görüşüp bizleri de aydınlatırsanız sevinirim. Yazılarda yazarın bloğuna link verilmiş durumda zaten.
Quaresma7,
Üstte yazıyı tekrar okudum acaba dikkatsizlik mi etmişim diye.
@Hak Din İslam'dır isimli yazarın, çalgı olarak kastettiğinin de def olduğunu zannediyorum. Zira yazarın yazısına eklediği tüm hadislerde bahsedilen çalgı def. Diğerleri hakkında da bir bilgim yok. O sebeple @Hak Din İslam'dır'ın kendisiyle bu konuyu görüşüp bizleri de aydınlatırsanız sevinirim. Yazılarda yazarın bloğuna link verilmiş durumda zaten.
Cumanız mübarek olsun
canım merhaba ev sahibeliği için hazırım davetiyeyi hazırlaya bilirsiniz senden ricam bende sizin gibi etkinlik yazılarını kendi yayın akışımı engellemeden yapmak istiyorum ne yapmam lazım bilgilendirirsen sevinirim sevgiler
Yorum Gönder